SOSYAL YAŞAM
|
Macahel' de Düğün Coşkusu ( Ahmet KAFKASYALI )
Macahel' de Yayla Maceralarından Kesitler -1- ( Yaylaya Yolculuk ) ( Ahmet KAFKASYALI )
Macahel'de Yayla Maceralarından Kesitler - 2- ( Yayla Hayatı ) ( Ahmet KAFKASYALI )
|
Macahel kültüründe, evlilik önemli bir sosyal kurumdur. Bu deyimlerin karşılıkları yöre insanı için bilinenden farklıdır. Her şeyden önce evlilik, sadece iki insanı değil, aileleri, hatta bütün aile çevresini yakından ilgilendirmektedir. İşte dost olmak, dostluk kurmak gibi deyimler evlilik yoluyla aileler arasında kurulan bu ilişki biçimini anlatmaktadır. Aileler arasında evlilik yoluyla kurulan bu ilişki biçimi kuşaklar boyu kurumlaşarak devam eder. Aileler arasında kurumlaşan bu ilişkiden dolayı yörede boşanmalara hemen hemen hiç rastlanmaz. Evlilik boşanmayla sonuçlandığında da toplum tarafından hoş karşılanmaz. Eşlerden birinin ölümü halinde bile ailenin birliği bozulmaz hayatta kalan eş, çocuklarıyla yaşamlarını sürdürür. İşin başında taraflar arasında sıkı görüşmeler yapılır. Bu görüşmelerin belirgin gelenekselleşmiş kuralları vardır. Süreç içinde bu kurallar değişime uğramış olsa da içerik olarak aynı kalmış ve devamlılığını korumuştur. İlk önce aile kendisine bir gelin adayı seçer. Ardından ailenin yakın çevresine danışılır. Ailenin geçmişte bir sorunu olup olmadığı araştırılır. Ardından beğenilen gelin adayının ailesinin yaşayış biçimi değerlendirilir. Aileye yeni katılacak insanın uyumda zorluk çekip çekmeyeceği düşünülür. Bu değerlendirmelerden sonra sıra gelin adayını istemeye gelmiştir. Önce kızın ailesi durumdan haberdar edilir. Arada başka birilerinin olup olmadığı sorulur. Eğer yoksa elçi görevlendirilir. Erkek tarafının elçi değiştirme olanağı mevcuttur. Bu aşamada elçileri buyur etmemek geleneklere göre hoş karşılanmaz. Elçi seçmek önemli bir ayrıntıdır. Elçi bu gibi işlerde tecrübeli, güvenilir ve kızın ailesine etki edebilecek bir konumda olmalıdır. Elçi, kız evine giderken niyetini belli etmek amacıyla kazağını ya da çoraplarını ters giyer. " Ooov...ağa misafir kabul eder misin ?" şeklinde ev sahibini onurlandıracak şekilde seslenir. Elçi, eğer ailenin yakından görüştüğü biriyse mutfak olarak adlandırılan oturma odasına , aksi halde misafir odasına buyur edilir. Elçi, hal hatır sormalardan sonra konuyu evlenme konularına getirir. Yaşanmış olaylardan söz açılır, işin zorluklarından, sıkıntılarından ve güzelliklerinden bahsedilir. Ardından elçi konuya girer: "Eeee... ağa kızını evlendirdi mi acaba ? " Yanıtın hayır olduğu biliniyordur zaten. Elçi devamında " Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızını ........Ağa' nın oğluna istiyorum" der. Kız babası, düşünmek , ailesi ve çevresiyle danışmak için süre ister. Elçi gene iki aile arasında kurulacak dostluğun uygunluğundan söz eder. Elçi, kalkma vakti gelip izin istediğinde ev sahibi kalması için ısrarcı olur ise ziyaretin hoş karşılandığına işarettir. Elçi yine ziyaretlerine geleceğini söyleyerek ayrılır. Bu kez aynı hesaplar, yakın çevreye danışmalar kız evinde başlar. Damat adayının ekonomik durumu da değerlendirilir. Kızın görüşü alınır ve son karar bu doğrultuda verilir. Geleneklerimize göre kızın kararının evet veya hayır oluşu erkek tarafına aksettirilmez. Aile reisi bunu erkek tarafına dolaylı yollardan aktarır. Elçi bir süre sonra tekrar ziyarete gelir. Artık bazı hesaplar yapılmış, yakın çevrenin görüşleri alınmıştır. Eğer verilecek cevap olumsuz olacaksa makul gerekçeler de anlatılmak durumundadır. Eğer cevap olumluysa da bu direkt söylenmez. Bu durumda damat adayının ekonomik durumu askerlik durumu konusunda sorular gelmeye başlar. Bu sorular işin olumluya gittiği anlamına gelmektedir. Elçi sorulara bir bir cevap verir (Verilen yanıtlarda zaman zaman masum yalanlar da vardır tabi ki) . Ardından kızın babası kendi güçlüklerinden söz eder. Özellikle düğün zamanı konusunda süreyi uzatmaya çalışır. Bütün bu konuşmalar aynı zamanda söz alındığının da işaretidir. Son olarak nişan için gün belirlenir. Nişanda alınacak takılar ve eşyalar konuşulur. Elçi geceyi kız tarafının evinde geçirerek sabahleyin evden ayrılır. Nişanda gelin adayına, yüzük, küpe, beşi bir yerde, giyecekler ve gelin adayının yakın çevresine de armağanlar alınır. Hazırlıklar bitirilip nişan günü geldiğinde, damat adayının yakınları gelin adayının evinin yolunu tutar. Toplantıya kız tarafının yakınları da çağırılır. Genelde küçük çaplı bir düğün de yapılır. Nişandan sonra aileler arasında gidip gelmeler, sıcak ilişkiler, yardımlaşmalar gelişmeye başlar. Düğün günü taraflar arasında belirlenir ve sonbahar mevsimine denk düşürülmeye çalışılır. Bunun sebebi, yazın yaylaya çıkan köylülerin geri dönmesi ve bahçe işlerinin de bitmiş olmasıdır. Düğüne birkaç ay kala gelin adayına elbiseler, akraba çevresine hediyelerden oluşan bohça hazırlanır ve kız evine götürülür. Gelin adayının anne ve babasına da giysi almak adettir. Erkek tarafı, kız tarafına bohça ile beraber harcı ( yağ,un,şeker, etlik olarak keçi, koyun yada dana ) götürür.Artık sıra düğüne gelmiştir. Düğün evinin ekmek,süt vb. ihtiyaçları çevre evlerden karşılanır. Yine düğün evindeki bütün işlerde beraberce yapılır. Ev ev dolaşılarak, düğün davetleri yapılır. Gelin almaya gidecek düğün alayı ( Makari ) sabahleyin damat evinde toplanır. Düğün alayı arasında " Dade " adı verilen işleri organize eden bir bayan bulunur. 20-30 veya daha fazla kişiyle kız evine gidilir. Kız evinin reisi, düğün alayını buyur eder. Gelin evinde akordeon eşliğinde oyunlar oynanır. Öğlen yemeği yenir. Yemekte öncelik yoldan gelenlerindir. Gelin adayı , dadesi tarafından giydirilip özenle kıyafetleriyle donatıp erkek dadesine teslim edilir. Teslim anında kız tarafı bahşiş alır ve hava kararırken damadın evinde olacak şekilde gelin , erkek evine doğru yola çıkarılır. Önce çeyiz sandıkları evden çıkarılıp atlara yüklenir. Ata önce damadın dadesi , ardından gelin ve en sonunda da gelinin dadesi bindirilir. Gelinin atı genellikle süslenmiş beyaz renkli attır. Önde erkek dadesi, ortada gelin, arkada gelin dadesi ve daha sonra gelin tarafı bayanları olacak şekilde düğün alayı dizilir ve yolda "Bani" denilen maniler söylenerek yolculuk yapılır. Korolar düğün alayının başında, sonunda ve en arkasında yer alırlar. Korolar ezgilerini düğün alayını durdurarak söylerler.Ezgilerin sözleri doğaçlama olabildiği gibi, herkesçe bilinen parçalar da olabilir. Kız tarafından iki kişi "müjdeci" olarak düğün alayından önce damat evine gider ve gelin alayının eve yaklaştığını bildirirler. Damat çağrılır ve müjdeciler, yanlarında getirdikleri " Müjde Yastığını " damat adayına uzaktan atar veya elden teslim ederler. İşlemeli olan bu yastık ömür boyu saklanır. Müjdeciler tekrar dönüp düğün alayına katılırlar. Düğün alayı, düğün evindeki Düğün Amiri ( Umposi : Damat babası isterse başka birini görevlendirebilir) tarafından karşılanır. Atlardan önce damadın dadesi iner. Ardından geli bir çeyiz sandığına bastırılarak içeri alınır. Gelin çıkarılırken kapının üstüne çift bıçak saplanır ve gelinin babası, gelinin başından aşağı şeker (Kampeti) döker ve çocuklarda şeker toplamak için yarışırlar. Düğün reisi tarafından karşılanan müjdecilere pişmiş tavuk ve tepsi ile baklava ikram edilir. İkramlar müjdecilerin pazarlığı sonucu artırılabilir. Yapılan ikramlar bağışlanabildiği gibi emaneten reise geri de verilebilir. Erkek babası çağrılır ve " Hediyelerin (Saçukvari) Nelerdir ? " diye sorulur. Erkek babası varlığını çocuklarına böler ve damat adayı oğluna düşen taşınır-taşınmaz mal varlıklarını topluluk önünde sayar. Erkek annesi çağrılarak gelin teslim edilir. Geline evin odaları dolaştırılır. Mutfak odadaki ocağın içine avuç içi (Cacvi) sürdürülür ve bal içine bandırılır. Hazır bulunan bir sandığa oturtulur ve kucağına bir erkek çocuğu oturtulur ki ilk çocukları erkek olsun. Gelin, kucağına oturtulan çocuğa mendil ve çorap verir. Anne, gelini gelin odasına götürür. Kadınların oturduğu odanın bir köşesine perde çekilir ve gelin istirahata alınır. Belli bir süre sonra gelinin erkek kardeşi, erkek kardeşi yoksa amca çocukları gelinin duvağını bir bıçakla açar ve tavana saplar. Duvak açan kişiye bahşiş verilir. Damat içeri istenir ve belli bir süre ( 5-10 Dakika Kadar) gelin ile yan yana koyulan bir sandalyede oturtulur. Daha sonra damat dadesi bayanlardan müsaade isteyerek damadı dışarı çıkarır ve takı merasimine geçilir. Takı merasimini erkek annesi başlatır. Erkek ve kız tarafı takılarını takarlar. Takı sonrası yemek yenilir. Genellikle yemeği önce erkekler yer. Kız tarafının genç erkekleri sofra tutma eylemi gerçekleştirebilirler. Bu işin bazen sabahlara kadar devam ettiği bilinmektedir. Fakat bazı tatsızlıklar yaşanınca, köyün ileri gelenleri ve köy kurulu tarafından bu uygulama bazı köylerde kaldırılmıştır. Yemek sonunda müzik eşliğinde eğlence ve yörenin oyunları oynanmaya başlanır . Silahlar atılır. Çeşitli bilmece oyunları oynanır. Koro halinde türkü ve şarkılar söylenir. Kız ve erkek tarafı köyleri genellikle bir,iki ya da üç saat uzaklıkta olduğundan dolayı, o gece erkek evinde veya komşularda geçirilir. İsteyen misafirler erkek evinde veya komşuların evinde yatırılır. İsteyenler de sabaha kadar eğlenirler. Sabah yine erkek evinde kız tarafları toplanırlar ve kahvaltı verilir. Kız tarafı, erkek tarafının evini öğleye doğru terk eder. Damat bir süre düğün alayı ile konukları yolcu etmeye refakat eder ve kız dadesinin atının yularını tutar. Erkek tarafı ve damat, kız tarafı ile vedalaşarak geri döner. Damat gelinin duvağını ve gelinliğini açar. Gelinin normal elbiselerini giymesi için yalnız bırakır. Kız tarafı, düğünden sonraki 15. gün erkek evine kuşluk yemeğini (Sadili) götürür. Baklava ve katmerden oluşan yemek, gelin yakınları tarafından taşınır. Yolda rastlayan kişilere ikram etmek üzere ayrıca "katmer" hazırlanır. Kırkıncı gün gelin, baba evine ziyaret için geri döner. Damat da eve davet edilir. Daha sonraları veya aynı gün başka grupla damat da gelin evine giderler. Ve yemek yenilerek eğlence yapılır. Çeşitli zamanlarda karşılıklı ziyaret ve buluşmalar devam eder. Özellikle dini bayramlar, akraba düğünleri vb. zamanlarda ziyaret ve buluşmalar aksatılmamaya gayret edilir. Düğün geleneklerimizin bizden sonraki kuşaklara sağlıklı olarak aktarılabilmesi dileğiyle. Kaynaklar : - Macahel'liler Rehberi (Macahel Eğt.Kült. ve Day.Vakfi Yay. N:3 ) - Macahel Bilim Sanat Kültür Aktüalite Haber Dergisi Sayı :4 Macahel'in düğünleri ayrı bir güzelliğe ve özgünlüğe sahiptir. Özellikle şehirlerde, düğün salonlarındaki ortam ile Macahel'in ahşap evlerinde yapılan düğünlerdeki sıcak ortam birbiriyle karşılaştırılamaz. Macahel'deki düğünlerin o sıcak ve neşeli atmosferini başka bir yerde bulmak mümkün değildir. Aşağıda, bu düğünlere ilişkin kısa bir gözlemime yer vermek istiyorum . Kuşkusuz, aşağıda belirttiğimin dışında da bu coşkuyu oluşturan bir çok neden vardır. Macahel düğünlerindeki sıcak ve coşkulu havanın en büyük unsuru , o yüreklere hitap eden nağmeleriyle akordeon ve bunun eşliğinde yapılan geleneksel danslardır. Düğünde öyle bir ortam oluşur ki, horon dediğimiz geleneksel dansı hiç bilmeyen bir insan bile dansa katılmak, kendini bu coşkunun içerisine bırakmak ister. Bazen horonlar o kadar coşkulu olur ki, insanlarla beraber, ahşap evin, o tahta döşemeleri de adeta dans eder, birlikte horon teper. Horondaki coşkuyu artıran bir başka faktör ise, horon sırasında atılan naralardır. Bu naralarla insanlar, köyün o ağır işlerinden kaynaklanan stresi içlerinden atarlar ve düğündeki sevince sevinç katarlar. Bundan başka, düğün sırasında oynanan çeşitli orta oyunları düğüne ayrı bir renk verir, gülen yüzleri, kahkahaya dönüştürür. Şehirlerdeki takı takmadan ibaret soğuk ortam, Macahel'de yerini, akordeona, horona ve köy işleri nedeniyle birbirini pek göremeyen, dolayısıyla özlemlerini gidermeye çalışan halkın, koyu ve sıcak sohbetine bırakır. Bu güzel ve coşkulu düğünlerin, gelecekte de devam etmesi diliyorum. Ahmet KAFKASYALI
Macahel’ de Yayla Maceralarından Kesitler-1 (Yaylaya Yolculuk)
Macahel’ de yaylacılık tam anlamıyla doyumsuz bir maceradır. Bu macera, köyden yaylaya yola çıkmayla başlayıp, sıcak yaz mevsiminin orada geçirilmesinden, köye geri dönüş yolculuğuna kadar uzayıp giden bir zaman sürecini içeren bir maceradır. Bu zaman sürecinin her bir anı, ayrı bir güzelliğe, ayrı bir özelliğe, ayrı bir özgünlüğe sahiptir. Bu süreçte sevinç, heyecan ve dönüşte hüzün hepsi bir arada, coşkuyla yaşanır.
Yaylaya yolculukla başlayalım... Önce köyün ileri gelenleri, daha doğrusu eli, ayağı tutan rençperleri, yaylada uzun süren kıştan sonra karların yeterince eriyip erimediğini, patika yolların, ağaç devrilmesi, toprak kayması vb. sebeplerle bozulup bozulmadığını kontrol etmek için yola çıkarlar. Yolda ve yol üzerinde bulunan köprülerde bir bozukluk varsa bunlar elbirliği ile tamir edilir ve yollar ulaşıma hazır hale getirilir. Daha sonra tarih belirlenir ve büyük bir heyecanla yayla hazırlıkları başlar. Bu hazırlıkların içinde öncelikle, yayla evlerinin oturulabilir hale getirilmesi için, gerekli kap, kacak, yatak, yorganı içeren ilk posta katırlar, atlar yola çıkar ve yayladaki gerekli ön hazırlıklar; yayla evlerinin temizlenmesi, ağır kış koşullarından gördüğü ufak zararların giderilmesi dahil bu tür işler yapılır. Bundan sonra, sahip olunan hayvanlarla (inek, keçi, koyun vs.) yapılacak büyük ve maceralı yolcululuk için hazırlıklar, bir gün öncesinden yapılmaya başlanır. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde (tsiv dilay) ve hatta bir kısım sabırsızlar gecenin sabaha yaklaşan karanlık saatlerinde (gamtiyay), inekler, boyunlarına ahırda bağlandıkları ipler (sabmuri) sarılı halde, azıklar elde veya sırtta (sırttaki küçük godori denilen kaplarda) büyük yolculuk, aynı büyüklükteki heyecan ve coşkuyla başlar. Bu aşamadaki sevinç, o uzun ve bir nebze sıkıcı kıştan sonra, o güzelim, karın beyazlığıyla eş olan tertemiz yaylalara ulaşacak olmadan kaynaklanan bir sevinçtir. Hatta hayvanlar bile, uzun bir kışı, dört duvardan ibaret ahırlarda (ahori), ağıllarda (sathe) geçirmenin sıkıcılığından kurtulmanın adeta sevinciyle, daha önceden alışık oldukları yayla yollarına, hiçbir zorluk çıkarmadan koyulurlar.
Bu yolculuk, gidilecek yaylaya göre (ki Macahel yaylaları, yörenin coğrafi özelliğinden dolayı köylerden oldukça yükseklerdedir ve mesafe olarak uzaktır.) Öyle ki çoğu yaylalarda ağaçlar, bitki örtüsü yükseklikten dolayı bulunmamaktadır), yoldaki oyalanmalara göre oldukça uzun geçecek olan bir yolculuktur. Bu yolculuk, beraberinde bir çok macerayı da barındırır. Bunlardan birkaç kesit aktarmak gerekirse: Patika yollarda hayvanların birbirini sıkıştırması ve yoldan yuvarlanmalar hatta bazı sarp yerlerde hayvanların uçuruma yuvarlanmaları , herkesin hemen aynı gün yola çıkması nedeniyle hayvanların birbirine karışması, bir kısmının inatçılık ederek diğer hanelerin hayvanlarından ayrılmak istememeleri veya daha kötü bir durum olarak yaylaya gitmek istemeyip geri kaçmaya çalışan nadir inatçı hayvanlar ve bunları ikna için peşin sıra koşuşturmalar, azgın boğaların birbiriyle güreşmesi ve birbirlerini yaralamaları, annelerini karıştıran veya annelerinin memesinden ağzını ayırmayan , memelerdeki tüm sütü emip, memeyi sakız niyetine çiğneyen danacıklar (yani hobolar), eğer yoldaki akarsuda köprü varsa köprüden geçmek istemeyen, huysuzluk yapan hayvanlar, köprü yoksa eriyen karların oluşturduğu buz gibi akarsudan haklı olarak geçmek istemeyen veya istemeye istemeye geçen hayvancıklar, yolda acıkmalarından dolayı yapılan otlatmalarda, ormana karışıp kaybolanlar, vs., vs....Yoldaki maceralar anlatılamayacak, sayılamayacak kadar çok... Hemen kulağıma, siz okuyuculardan da bazı maceraların içten fısıldandığını duyar gibi oluyorum. Dedim ya maceralar çok...
Bütün bu, bazen tatlı, bazen acı ve sıkıntılı, kısaca maceralı yolculuktan kaynaklanan stres, yorgunluk, bu uzun yolculuğun mutlu sonu olan yaylaya ulaşmakla, yayla evlerine yerleşip oturmakla, o gün akşam olup, hayvanları ahırlara, ağıllara koymakla ve en önemlisi yayladaki o mis gibi ve tertemiz havada ilk geceyi, büyük bir huzurla ve derin, deliksiz uykuyla geçirmekle sona eriyor, yerini bundan sonraki tatlı, heyecanlı, bazen de acı yeni maceraları beklemeye, görmeye bırakıyor...
Bu yazımla, özellikle şehrin ruhları da betonlaştıran bu betonarme, kirli ortamında hayat, yaşama mücadelesi veren biz Macahel' lilere, geldiğimizi yeri, kültürümüzü, anılarımızı unutmamayı, hatırlamayı ve geriye bakıp, yüzümüzde bir tatlı gülümseme oluşturabilmeyi amaçladım. Umarım başarılı olmuşumdur... Böyle bir yazıya başlarken, bütün yayla maceralarını bir yazıda özetlemeyi hedeflemiştim. Ama baktım ki, yayla maceraları o kadar çok, kültürümüz, geleneklerimiz o kadar zengin ki, bu yazıda sadece yaylaya yolculuğu anlatabildim. Vakit bulursam bir yazı daha yazıp, asıl maceralardan, yani yaylada geçen maceralardan kesitler sunmaya çalışacağım..
Geçmişimizi, geldiğimiz yeri, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi öncelikle hatırlamak, unutmamak ve daha sonra yaşatmak ve gelecek nesillere aktarabilmek dileğiyle... Hoşça, dostça ve hep Macahel'li kalın.
Ahmet KAFKASYALI
Macahel'de Yayla Maceralarından Kesitler - 2 (Yayla Hayatı )
Yaylaya yaptığımız uzun ve maceralı yolculuktan sonra artık yayladayız. Önümüzde iki, en fazla üç ay sürecek olan ve yine maceralarla dolu olan bir yayla hayatı var...Yaylada hayat, sabahın erken ve (yaylanın yüksekliğinden dolayı) soğuk saatlerinde yaylacılık faaliyetiyle uğraşan (genellikle kadınlardır- memtevre) kişinin, yayla evinin alt katındaki veya hemen bitişiğindeki ahıra inmesiyle başlar. Amaç, erkenden ineklerin sağılarak hayvancıkların o uçsuz, bucaksız meralara bir an önce bırakılabilmesi...Onların da karınlarını doyurmak için yeterince zamana sahip olabilmesi...Çünkü genellikle yayla evlerinin bulunduğu mekan ile meralar (o yüksek platolar) arasında uzun sayılabilecek bir mesafe vardır ve hayvanların meraları ulaşmaları epey bir vakit almaktadır. Sağma işlemi bittikten sonra, çoğunlukla evin küçük fertleri, hayvanları meralara kadar geçirme gibi önemli bir görev üstlenirler. Bu arada memtevre (yayla işleri ile uğraşan), ahırı temizler ve sonra sağdığı sütleri süzerek (sadzuravit) ilgili kaplara yerleştirir. Bu sütler birikip zamanı gelince, hemen her ailede bulunan süt makinesi ile sütteki kaymak ayrılır ve elde edilen kaymaktan, yağ, kaymağı ayrılmış sütten ise Macahele özgü tel peyniri yapılır. Bunun dışında yine kaymaksız sütten peynir yapıldıktan sonra, kalanla “do” ve bunun son aşaması “kuruti” yapılır. Yani sütün her zerresi değerlendirilmiş olur. Bütün bu yiyecekler aslında o uzun ve zorlu kış mevsimine hazırlıktır, o nedenle yaylada bu ürünler biriktirilir, yaylada fazlaca tüketilmemeye özen gösterilir.
Hayvanlar meralara başıboş salıverildiği gibi, ayı ve kurt gibi yörede bulunabilen yabani hayvanların zarar vermesinden endişe edilmesi durumunda ve yaylarımızdan eksik olmayan sisli havalarda çobanlık da söz konusudur. Bundan başka bilhassa koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlar açısından ise, bunların başı boş salıverilmeleri uygun olmadığından mutlaka çobanlık yapılması gerekir. Genellikle yayladaki bütün koyunlar, keçiler hep birlikte ve sırayla otlatılır. Yani sırası gelen her hane bir veya birkaç gün bunları otlatmak durumundadır.
Akşama doğru ise, iki durum söz konusu olabilir. Ya hayvanlar, sahibini seviyordur, iyi huyludur, kendiliklerinden ahırlarına geri dönerler, sahibini yormazlar ya da huysuzluklarından veya o güzelim semiz otlardan ayrılmak istemeyişlerinden veya hava güzelse o dümdüz yeşillikleri ve açık havayı kapalı ahırlara tercih etmelerinden veya meraların uzak olması nedeniyle o uzun yolu tekrar kat etmek istemeyişlerinden vs. vs. geri dönmeyebilirler...Bu durumda sahibi için akşama doğru meralara kadar gidip hayvanları getirme gibi ayrı bir macera başlar. Eğer hayvanlarınız her gün otladıkları yerde yoksa, o gün fikir değiştirip, belki de daha önce hiç bilmediğiniz bir platoda günü geçirmeye karar vermişlerse gerçekten bir macera başlıyordur sizin için... Hava kararmış ve hala hayvanlar bulunamamışsa ve yabani hayvanlardan (ayı, kurt gibi) endişe ediliyorsa, o çevrede çobanlık yapanlardan gerekli istihbarat alınıp, tahminler yürütüldükten sonra, gece vakti elde fenerler (pilli veya eski usul gaz yağı ile çalışan orijnal el feneri) ile maceralı bir yolculuğa, araştırmaya girişilir. Gecenin karanlığındaki bu macerada hisler ve gösterilen tavırlar oldukça ilginçtir. Bir yandan hayvanları bulabilme, onların nerede olabileceğine ilişkin endişe ve merak, diğer yandan gecenin sessizliğinden ve yabani hayvanlardan kaynaklanan ve bir türlü içten atılamayan bir korku...Ve bundan kurtulabilmek, gecenin sessizliğini bozmak için avazın çıktığı kadar atılan naralar (dakijnva)...Bir anlamda içteki güdüsel korku şarjını, deşarj etme uğraşısı...Karanlıkta oraya buraya çarpmalar, çukurlara düşmeler de işin cabası...Hayvanlar bulunabilirse ne ala, bütün bu zorluklar unutulup, yerini sevince bırakıyor, yoksa bütün bunlar yanınıza kâr veya daha sonra hatırlayarak gülümseyeceğiniz tatlı bir hatıra olarak kalıyor!
Yayla hayatı, çocuklar için de ayrı bir macera içerir. Çocukluğunun önemli bir bölümü, çok küçük yaştan itibaren yaylalarda geçen biri olarak, yayla hayatını, çocuklar açısından, çocukluk dönemi için önemli bir fırsat, bir şans olarak görüyorum. Yaylada bulunmak, o tertemiz havayı solumak, insanın ufkunu açan o uçsuz, bucaksız platolara doğru seyre dalmak, hiçbir engel ve sınır olmadan istediğiniz gibi bağırıp çağırabilmek, koşup, oynamak, eşi ve benzeri olmayan, tam bir özgünlük içinde yaşamak gerçekten de bir şans...Yayladaki oyunlar da ayrı bir özgünlük taşır. Futbol, yüzük oyunu gibi oyunların yanı sıra en önemli oyun “bilay” denilen çelik-çomak oyunudur. Asgari iki kişi gerektiren bu oyunun araçları, yaklaşık bir metre uzunluğundaki değnek (gargani) ve “bilay” denilen ve 5-10 santim uzunluğundaki sağlam değnek parçasıdır. Değnekle bilay üzerinde yapılan hareketler ve onu değnekle olabildiğince uzağa doğru fırlatmaya göre puan alınması oyunun temelini oluşturur. Bu oyun oldukça zevkli olmasına rağmen, bilayın veya değneğin çarpma ihtimali nedeniyle kısmen tehlikeli bir oyundur.
Yaylada geçen bir çok maceradan sonra, havaların yavaş yavaş soğumaya başlaması ve yüksek platolara yılın ilk karının düşmesiyle birlikte köye dönüş yolculuğu da artık başlayacaktır. Köye dönüş, hem yayladan ayrılacak olmanın hüznünü hem de iki-üç aydır uzak kalınan köye kavuşacak olmanın özlemini, sevincini bir arada barındırır. Bu karmaşık hislerle, yaylaya yolculuğa benzer şekilde hayvanlarla birlikte köye dönüş başlar. Yaylaya yolculukta yaşananlara benzer maceralarla sonunda ayrı kalınan köye ulaşmayla birlikte buruk da olsa bir sevinç yaşanır. Geride ise hüzünlü ama yağan karlar dolayısıyla bembeyaz bir örtüyle kaplı ve adeta gelecek seneyi bekleyen bir yayla bırakılır.
Her zamanki gibi hoşça, dostça ve hep Macahel'li kalabilmek dileğiyle...
Ahmet KAFKASYALI
Macahel'li Hemşehrilerimizden, Sitemizde Sosyal Yaşam Başlığı Altında Yayınlanabilecek Türde Yazılarını ( Yaylacılık, İmece, Macahel Yemekleri, vb. ) bekliyoruz.
|