SOSYAL YAŞAM

 


 

 

 

Macahel' de Evlilik

 

Macahel' de Düğün Coşkusu ( Ahmet KAFKASYALI )

 

Macahel' de Yayla Maceralarından Kesitler -1- ( Yaylaya Yolculuk )    ( Ahmet KAFKASYALI )

 

Macahel'de Yayla Maceralarından Kesitler - 2- ( Yayla Hayatı ) ( Ahmet  KAFKASYALI )

 


 

 

MACAHEL' DE EVLİLİK

 

Macahel  kültüründe,  evlilik  önemli  bir  sosyal  kurumdur. Bu  deyimlerin karşılıkları yöre insanı için bilinenden farklıdır.  Her  şeyden  önce  evlilik,  sadece  iki  insanı  değil,  aileleri,  hatta   bütün   aile   çevresini   yakından ilgilendirmektedir. İşte dost olmak, dostluk kurmak gibi deyimler evlilik yoluyla aileler arasında kurulan bu ilişki biçimini  anlatmaktadır.  Aileler  arasında  evlilik  yoluyla  kurulan  bu  ilişki  biçimi kuşaklar boyu kurumlaşarak devam  eder.  Aileler   arasında   kurumlaşan  bu  ilişkiden  dolayı  yörede  boşanmalara   hemen  hemen   hiç rastlanmaz. Evlilik boşanmayla sonuçlandığında da toplum tarafından hoş karşılanmaz. Eşlerden birinin ölümü halinde bile ailenin birliği bozulmaz hayatta kalan eş, çocuklarıyla yaşamlarını sürdürür.

İşin başında taraflar arasında sıkı görüşmeler yapılır. Bu görüşmelerin belirgin gelenekselleşmiş kuralları vardır. Süreç içinde bu kurallar değişime uğramış olsa da içerik olarak aynı kalmış ve devamlılığını korumuştur.

İlk  önce  aile  kendisine  bir  gelin  adayı  seçer. Ardından ailenin yakın çevresine danışılır. Ailenin geçmişte bir sorunu  olup  olmadığı  araştırılır. Ardından  beğenilen  gelin   adayının  ailesinin  yaşayış   biçimi  değerlendirilir. Aileye yeni katılacak insanın uyumda zorluk çekip çekmeyeceği düşünülür. Bu değerlendirmelerden sonra sıra gelin adayını istemeye gelmiştir.

Önce  kızın  ailesi  durumdan  haberdar  edilir.  Arada  başka  birilerinin  olup olmadığı sorulur. Eğer yoksa elçi görevlendirilir.  Erkek   tarafının  elçi  değiştirme  olanağı   mevcuttur. Bu   aşamada   elçileri  buyur   etmemek geleneklere  göre  hoş  karşılanmaz.  Elçi  seçmek  önemli  bir ayrıntıdır. Elçi bu gibi işlerde tecrübeli, güvenilir ve kızın ailesine etki edebilecek bir konumda olmalıdır.

Elçi, kız evine giderken  niyetini belli etmek amacıyla kazağını ya da çoraplarını ters giyer. " Ooov...ağa misafir kabul eder misin ?" şeklinde ev sahibini onurlandıracak şekilde seslenir. Elçi, eğer ailenin yakından görüştüğü biriyse mutfak olarak adlandırılan oturma odasına , aksi halde misafir odasına buyur edilir.

Elçi,  hal  hatır  sormalardan  sonra  konuyu evlenme  konularına  getirir.  Yaşanmış  olaylardan  söz  açılır,  işin zorluklarından, sıkıntılarından  ve güzelliklerinden  bahsedilir. Ardından  elçi  konuya  girer:  "Eeee...  ağa  kızını evlendirdi  mi acaba ? " Yanıtın hayır olduğu biliniyordur  zaten. Elçi  devamında " Allah'ın  emri,  Peygamberin kavliyle kızını ........Ağa' nın  oğluna  istiyorum" der. Kız babası,  düşünmek , ailesi ve çevresiyle  danışmak  için süre ister.  Elçi  gene  iki  aile  arasında  kurulacak dostluğun uygunluğundan söz eder. Elçi, kalkma vakti gelip izin istediğinde ev sahibi kalması için ısrarcı olur ise ziyaretin hoş karşılandığına işarettir. Elçi yine ziyaretlerine geleceğini söyleyerek ayrılır.

Bu  kez  aynı  hesaplar,  yakın  çevreye  danışmalar  kız  evinde  başlar.  Damat  adayının ekonomik durumu da değerlendirilir. Kızın  görüşü  alınır  ve son karar bu doğrultuda verilir. Geleneklerimize göre kızın kararının  evet veya hayır oluşu erkek tarafına aksettirilmez. Aile reisi bunu erkek tarafına dolaylı yollardan aktarır. Elçi bir süre sonra  tekrar  ziyarete  gelir. Artık  bazı  hesaplar  yapılmış,  yakın  çevrenin  görüşleri  alınmıştır. Eğer verilecek cevap  olumsuz  olacaksa  makul  gerekçeler  de anlatılmak durumundadır. Eğer cevap olumluysa da bu direkt söylenmez.  Bu  durumda  damat  adayının  ekonomik  durumu  askerlik  durumu  konusunda  sorular  gelmeye başlar.  Bu  sorular  işin  olumluya  gittiği   anlamına  gelmektedir.  Elçi  sorulara   bir   bir  cevap  verir (Verilen yanıtlarda  zaman  zaman  masum  yalanlar  da  vardır tabi ki) . Ardından kızın babası kendi güçlüklerinden söz eder.

Özellikle  düğün zamanı konusunda süreyi uzatmaya çalışır. Bütün bu konuşmalar aynı zamanda söz alındığının da işaretidir. Son olarak nişan için gün belirlenir. Nişanda alınacak takılar ve eşyalar konuşulur. Elçi geceyi kız tarafının evinde geçirerek sabahleyin evden ayrılır.

Nişanda   gelin   adayına,   yüzük,   küpe,  beşi   bir  yerde,  giyecekler  ve  gelin  adayının  yakın çevresine  de armağanlar alınır. Hazırlıklar bitirilip nişan günü geldiğinde, damat adayının yakınları gelin adayının evinin yolunu tutar.  Toplantıya kız   tarafının   yakınları  da  çağırılır. Genelde küçük çaplı bir düğün de yapılır. Nişandan sonra aileler arasında gidip gelmeler, sıcak ilişkiler, yardımlaşmalar gelişmeye başlar.

Düğün günü taraflar arasında belirlenir ve sonbahar mevsimine denk düşürülmeye çalışılır. Bunun sebebi, yazın yaylaya çıkan köylülerin geri dönmesi ve bahçe işlerinin de bitmiş olmasıdır.

Düğüne birkaç ay kala gelin adayına elbiseler, akraba çevresine hediyelerden  oluşan   bohça hazırlanır ve kız evine  götürülür.  Gelin  adayının  anne  ve  babasına  da  giysi  almak  adettir.  Erkek  tarafı, kız tarafına bohça ile beraber harcı ( yağ,un,şeker, etlik olarak keçi, koyun yada dana ) götürür.Artık sıra düğüne gelmiştir.

Düğün evinin ekmek,süt vb. ihtiyaçları çevre evlerden karşılanır. Yine  düğün  evindeki bütün işlerde beraberce yapılır.  Ev  ev  dolaşılarak,  düğün davetleri  yapılır.  Gelin  almaya  gidecek   düğün alayı ( Makari ) sabahleyin damat evinde toplanır. Düğün alayı arasında " Dade " adı verilen işleri organize eden bir bayan bulunur. 20-30 veya  daha  fazla  kişiyle  kız  evine  gidilir. Kız  evinin  reisi,  düğün alayını  buyur  eder. Gelin evinde akordeon eşliğinde  oyunlar  oynanır.  Öğlen  yemeği  yenir. Yemekte  öncelik  yoldan  gelenlerindir.  Gelin adayı , dadesi tarafından giydirilip  özenle  kıyafetleriyle  donatıp  erkek  dadesine teslim edilir. Teslim anında kız tarafı bahşiş alır  ve  hava  kararırken  damadın  evinde  olacak  şekilde  gelin ,  erkek  evine  doğru yola çıkarılır. Önce çeyiz sandıkları evden çıkarılıp atlara  yüklenir.  Ata  önce  damadın dadesi , ardından gelin ve en sonunda da gelinin dadesi  bindirilir.  Gelinin  atı  genellikle  süslenmiş beyaz  renkli attır. Önde erkek dadesi, ortada gelin, arkada gelin  dadesi  ve  daha  sonra  gelin  tarafı  bayanları  olacak  şekilde düğün alayı dizilir ve yolda "Bani" denilen maniler  söylenerek  yolculuk  yapılır.  Korolar  düğün alayının  başında,  sonunda  ve  en  arkasında yer  alırlar. Korolar ezgilerini düğün alayını durdurarak söylerler.Ezgilerin sözleri doğaçlama olabildiği gibi, herkesçe bilinen parçalar da olabilir.

Kız  tarafından   iki   kişi  "müjdeci"  olarak düğün  alayından  önce   damat  evine  gider  ve   gelin  alayının eve yaklaştığını  bildirirler.  Damat  çağrılır  ve  müjdeciler,  yanlarında  getirdikleri " Müjde Yastığını " damat adayına uzaktan  atar  veya  elden  teslim  ederler. İşlemeli  olan  bu  yastık ömür boyu saklanır. Müjdeciler tekrar dönüp düğün  alayına  katılırlar. Düğün  alayı,  düğün  evindeki  Düğün  Amiri ( Umposi : Damat babası  isterse  başka birini  görevlendirebilir) tarafından  karşılanır. Atlardan  önce  damadın  dadesi  iner.  Ardından  geli   bir   çeyiz sandığına  bastırılarak  içeri  alınır. Gelin  çıkarılırken  kapının üstüne çift bıçak saplanır ve gelinin babası, gelinin başından  aşağı  şeker (Kampeti)  döker  ve  çocuklarda  şeker toplamak için  yarışırlar. Düğün reisi tarafından karşılanan  müjdecilere  pişmiş  tavuk  ve  tepsi  ile baklava ikram edilir. İkramlar müjdecilerin pazarlığı sonucu artırılabilir. Yapılan ikramlar bağışlanabildiği gibi emaneten reise geri de verilebilir.

Erkek  babası  çağrılır  ve " Hediyelerin (Saçukvari) Nelerdir ? " diye sorulur. Erkek babası varlığını çocuklarına böler  ve  damat  adayı  oğluna  düşen  taşınır-taşınmaz  mal  varlıklarını  topluluk  önünde  sayar.  Erkek annesi çağrılarak  gelin  teslim  edilir. Geline  evin  odaları  dolaştırılır.  Mutfak  odadaki  ocağın  içine  avuç  içi (Cacvi) sürdürülür ve bal içine bandırılır. Hazır bulunan bir sandığa oturtulur ve kucağına bir erkek çocuğu oturtulur ki  ilk çocukları   erkek  olsun. Gelin, kucağına  oturtulan  çocuğa  mendil  ve  çorap  verir. Anne, gelini  gelin  odasına götürür. Kadınların  oturduğu  odanın  bir  köşesine  perde  çekilir  ve  gelin  istirahata alınır. Belli bir süre sonra gelinin  erkek kardeşi,  erkek  kardeşi yoksa amca çocukları gelinin duvağını bir bıçakla açar ve tavana saplar. Duvak açan kişiye bahşiş verilir.  Damat  içeri  istenir  ve belli bir süre ( 5-10 Dakika Kadar) gelin ile yan yana koyulan  bir  sandalyede  oturtulur. Daha  sonra  damat dadesi  bayanlardan müsaade isteyerek damadı dışarı çıkarır  ve  takı  merasimine  geçilir. Takı merasimini erkek annesi başlatır. Erkek ve kız tarafı takılarını takarlar. Takı sonrası yemek yenilir. Genellikle yemeği önce erkekler yer. Kız tarafının genç erkekleri sofra tutma eylemi gerçekleştirebilirler.  Bu  işin   bazen  sabahlara   kadar  devam   ettiği   bilinmektedir.  Fakat   bazı   tatsızlıklar yaşanınca,  köyün  ileri  gelenleri  ve  köy  kurulu  tarafından  bu  uygulama  bazı  köylerde  kaldırılmıştır.  Yemek sonunda  müzik  eşliğinde  eğlence  ve  yörenin  oyunları  oynanmaya  başlanır . Silahlar  atılır.  Çeşitli  bilmece oyunları  oynanır. Koro  halinde  türkü  ve  şarkılar  söylenir. Kız  ve erkek tarafı köyleri genellikle bir,iki ya da üç saat  uzaklıkta  olduğundan  dolayı, o  gece  erkek  evinde  veya  komşularda  geçirilir. İsteyen misafirler erkek evinde veya komşuların evinde yatırılır. İsteyenler de sabaha kadar eğlenirler.

Sabah  yine  erkek  evinde  kız tarafları toplanırlar ve kahvaltı verilir. Kız tarafı, erkek tarafının evini öğleye doğru terk  eder.  Damat  bir  süre  düğün  alayı  ile konukları yolcu etmeye refakat eder ve kız dadesinin atının yularını tutar. Erkek  tarafı  ve  damat, kız  tarafı  ile  vedalaşarak geri döner. Damat gelinin duvağını ve gelinliğini açar. Gelinin normal elbiselerini giymesi için yalnız bırakır.

Kız  tarafı, düğünden  sonraki 15.  gün  erkek  evine  kuşluk  yemeğini  (Sadili)  götürür. Baklava  ve katmerden oluşan  yemek, gelin  yakınları  tarafından  taşınır. Yolda  rastlayan  kişilere  ikram  etmek üzere ayrıca "katmer" hazırlanır. Kırkıncı gün gelin, baba evine ziyaret için geri döner. Damat da eve davet edilir. Daha sonraları veya aynı gün başka grupla damat da gelin evine giderler. Ve yemek yenilerek eğlence yapılır.

Çeşitli zamanlarda karşılıklı ziyaret ve buluşmalar devam eder. Özellikle  dini  bayramlar, akraba düğünleri vb. zamanlarda ziyaret ve buluşmalar aksatılmamaya gayret edilir.

Düğün geleneklerimizin bizden sonraki kuşaklara sağlıklı olarak aktarılabilmesi dileğiyle.

Kaynaklar : - Macahel'liler Rehberi (Macahel Eğt.Kült. ve Day.Vakfi Yay. N:3 ) 

                    - Macahel Bilim Sanat Kültür Aktüalite Haber Dergisi Sayı :4



 MACAHEL'DE DÜĞÜN COŞKUSU

Macahel'in düğünleri ayrı bir güzelliğe ve özgünlüğe sahiptir. Özellikle  şehirlerde, düğün  salonlarındaki ortam ile  Macahel'in  ahşap  evlerinde yapılan  düğünlerdeki  sıcak ortam birbiriyle  karşılaştırılamaz.  Macahel'deki düğünlerin  o  sıcak  ve  neşeli atmosferini başka bir yerde bulmak mümkün  değildir. Aşağıda,  bu  düğünlere ilişkin  kısa  bir   gözlemime   yer  vermek  istiyorum . Kuşkusuz, aşağıda  belirttiğimin  dışında da bu coşkuyu oluşturan bir çok neden vardır.  

Macahel  düğünlerindeki  sıcak  ve  coşkulu  havanın  en büyük  unsuru , o  yüreklere hitap eden nağmeleriyle akordeon ve bunun eşliğinde yapılan geleneksel danslardır. Düğünde öyle bir ortam oluşur ki, horon dediğimiz geleneksel  dansı  hiç  bilmeyen  bir  insan  bile dansa katılmak, kendini bu coşkunun içerisine bırakmak ister. Bazen  horonlar  o  kadar coşkulu  olur  ki, insanlarla  beraber, ahşap evin, o tahta döşemeleri de adeta dans eder, birlikte  horon  teper. Horondaki coşkuyu artıran bir başka faktör ise, horon sırasında atılan naralardır. Bu naralarla insanlar, köyün o ağır işlerinden kaynaklanan  stresi  içlerinden  atarlar  ve düğündeki sevince sevinç katarlar. Bundan  başka, düğün  sırasında oynanan çeşitli orta oyunları düğüne ayrı bir renk verir, gülen yüzleri, kahkahaya dönüştürür. Şehirlerdeki takı  takmadan ibaret soğuk ortam, Macahel'de yerini, akordeona, horona ve köy işleri nedeniyle birbirini pek göremeyen, dolayısıyla özlemlerini gidermeye çalışan halkın, koyu ve sıcak sohbetine bırakır. Bu güzel ve coşkulu düğünlerin, gelecekte de devam etmesi diliyorum.

Ahmet KAFKASYALI


 

Macahel’ de Yayla Maceralarından Kesitler-1

(Yaylaya Yolculuk)

 

Macahel’ de yaylacılık tam anlamıyla doyumsuz bir maceradır. Bu macera, köyden yaylaya yola çıkmayla başlayıp, sıcak yaz mevsiminin orada geçirilmesinden, köye geri dönüş yolculuğuna kadar uzayıp giden bir zaman sürecini içeren bir maceradır. Bu zaman sürecinin her bir anı, ayrı bir güzelliğe, ayrı bir özelliğe, ayrı bir özgünlüğe sahiptir. Bu süreçte sevinç, heyecan ve dönüşte hüzün hepsi bir arada, coşkuyla yaşanır.

 

Yaylaya yolculukla başlayalım... Önce köyün ileri gelenleri, daha doğrusu eli, ayağı  tutan rençperleri, yaylada uzun süren kıştan sonra karların yeterince eriyip erimediğini, patika yolların,  ağaç devrilmesi, toprak kayması vb. sebeplerle bozulup bozulmadığını kontrol etmek için yola çıkarlar. Yolda ve yol üzerinde bulunan köprülerde bir bozukluk varsa bunlar elbirliği ile tamir edilir ve yollar ulaşıma hazır hale getirilir. Daha sonra tarih belirlenir ve büyük bir heyecanla yayla hazırlıkları başlar. Bu hazırlıkların içinde öncelikle, yayla evlerinin oturulabilir hale getirilmesi için, gerekli kap, kacak, yatak, yorganı içeren ilk posta katırlar, atlar yola çıkar ve yayladaki gerekli ön hazırlıklar; yayla evlerinin temizlenmesi, ağır kış koşullarından gördüğü ufak zararların giderilmesi dahil bu tür işler yapılır. Bundan sonra, sahip olunan hayvanlarla (inek, keçi, koyun vs.) yapılacak büyük ve maceralı yolcululuk için hazırlıklar, bir gün öncesinden yapılmaya başlanır. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde (tsiv dilay) ve hatta bir kısım sabırsızlar gecenin sabaha yaklaşan karanlık saatlerinde (gamtiyay), inekler, boyunlarına ahırda bağlandıkları ipler (sabmuri) sarılı halde, azıklar elde veya sırtta (sırttaki küçük godori denilen kaplarda) büyük yolculuk, aynı büyüklükteki heyecan ve coşkuyla başlar. Bu aşamadaki sevinç, o uzun ve bir nebze sıkıcı kıştan sonra, o güzelim, karın beyazlığıyla eş olan tertemiz yaylalara ulaşacak olmadan kaynaklanan bir sevinçtir. Hatta hayvanlar bile, uzun bir kışı, dört duvardan ibaret ahırlarda (ahori), ağıllarda (sathe) geçirmenin sıkıcılığından kurtulmanın adeta sevinciyle, daha önceden alışık oldukları yayla yollarına, hiçbir zorluk çıkarmadan koyulurlar.

 

Bu yolculuk, gidilecek yaylaya göre (ki Macahel yaylaları, yörenin coğrafi özelliğinden dolayı köylerden oldukça yükseklerdedir ve mesafe olarak uzaktır.) Öyle ki çoğu yaylalarda ağaçlar, bitki örtüsü yükseklikten dolayı bulunmamaktadır), yoldaki oyalanmalara göre oldukça uzun geçecek olan bir yolculuktur. Bu yolculuk, beraberinde bir çok macerayı da barındırır. Bunlardan birkaç kesit aktarmak gerekirse: Patika yollarda hayvanların birbirini sıkıştırması ve yoldan yuvarlanmalar hatta bazı sarp yerlerde hayvanların uçuruma yuvarlanmaları , herkesin hemen aynı gün yola çıkması nedeniyle hayvanların birbirine karışması, bir kısmının inatçılık ederek diğer hanelerin hayvanlarından ayrılmak istememeleri veya daha kötü bir durum olarak yaylaya gitmek istemeyip geri kaçmaya çalışan nadir inatçı hayvanlar ve bunları ikna için peşin sıra koşuşturmalar, azgın boğaların birbiriyle güreşmesi ve birbirlerini yaralamaları, annelerini karıştıran veya annelerinin memesinden ağzını ayırmayan , memelerdeki tüm sütü emip, memeyi sakız niyetine çiğneyen danacıklar (yani hobolar), eğer yoldaki akarsuda köprü varsa köprüden geçmek istemeyen, huysuzluk yapan hayvanlar, köprü yoksa eriyen karların oluşturduğu buz gibi akarsudan haklı olarak geçmek istemeyen veya istemeye istemeye geçen hayvancıklar, yolda acıkmalarından dolayı yapılan otlatmalarda, ormana karışıp kaybolanlar, vs., vs....Yoldaki maceralar anlatılamayacak, sayılamayacak kadar çok... Hemen kulağıma, siz okuyuculardan da bazı maceraların içten fısıldandığını duyar gibi oluyorum. Dedim ya maceralar çok...

 

Bütün bu, bazen tatlı, bazen acı ve sıkıntılı, kısaca maceralı yolculuktan kaynaklanan stres, yorgunluk, bu uzun yolculuğun mutlu sonu olan yaylaya ulaşmakla, yayla evlerine yerleşip oturmakla, o gün akşam olup, hayvanları ahırlara, ağıllara koymakla ve en önemlisi yayladaki o mis gibi ve tertemiz havada ilk geceyi, büyük bir huzurla ve derin, deliksiz uykuyla geçirmekle sona eriyor, yerini bundan sonraki tatlı, heyecanlı, bazen de acı yeni maceraları beklemeye, görmeye bırakıyor...

 

Bu yazımla, özellikle şehrin ruhları da betonlaştıran bu betonarme, kirli ortamında hayat, yaşama mücadelesi veren biz Macahel' lilere, geldiğimizi yeri, kültürümüzü, anılarımızı unutmamayı, hatırlamayı ve geriye bakıp, yüzümüzde bir tatlı gülümseme oluşturabilmeyi amaçladım. Umarım başarılı olmuşumdur... Böyle bir yazıya başlarken, bütün yayla maceralarını bir yazıda özetlemeyi hedeflemiştim. Ama baktım ki, yayla maceraları o kadar çok, kültürümüz, geleneklerimiz o kadar zengin ki, bu yazıda sadece yaylaya yolculuğu anlatabildim. Vakit bulursam bir yazı daha yazıp, asıl maceralardan, yani yaylada geçen maceralardan kesitler sunmaya çalışacağım..

 

Geçmişimizi, geldiğimiz yeri, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi öncelikle hatırlamak, unutmamak ve daha sonra yaşatmak ve gelecek nesillere aktarabilmek dileğiyle... Hoşça, dostça ve hep Macahel'li kalın.

 

Ahmet KAFKASYALI


 

Macahel'de Yayla Maceralarından Kesitler - 2

(Yayla Hayatı )

 

Yaylaya yaptığımız uzun ve maceralı yolculuktan sonra artık yayladayız. Önümüzde iki, en fazla üç ay sürecek olan ve yine maceralarla dolu olan bir yayla hayatı var...Yaylada hayat, sabahın erken ve (yaylanın yüksekliğinden dolayı) soğuk saatlerinde yaylacılık faaliyetiyle uğraşan (genellikle kadınlardır- memtevre) kişinin, yayla evinin alt katındaki veya hemen bitişiğindeki ahıra inmesiyle başlar. Amaç, erkenden ineklerin sağılarak hayvancıkların o uçsuz, bucaksız meralara bir an önce bırakılabilmesi...Onların da karınlarını doyurmak için yeterince zamana sahip olabilmesi...Çünkü genellikle yayla evlerinin bulunduğu mekan ile meralar (o yüksek platolar) arasında uzun sayılabilecek bir mesafe vardır ve hayvanların meraları ulaşmaları epey bir vakit almaktadır. Sağma işlemi bittikten sonra, çoğunlukla evin küçük fertleri, hayvanları meralara kadar geçirme gibi önemli bir görev üstlenirler. Bu arada memtevre (yayla işleri ile uğraşan), ahırı temizler ve sonra sağdığı sütleri süzerek (sadzuravit) ilgili kaplara yerleştirir. Bu sütler birikip zamanı gelince, hemen her ailede bulunan süt  makinesi ile sütteki kaymak ayrılır ve elde edilen kaymaktan, yağ, kaymağı ayrılmış sütten ise Macahele özgü tel peyniri yapılır. Bunun dışında yine kaymaksız sütten peynir yapıldıktan sonra, kalanla “do” ve bunun son aşaması “kuruti” yapılır. Yani sütün her zerresi değerlendirilmiş olur. Bütün bu yiyecekler aslında o uzun ve zorlu kış mevsimine hazırlıktır, o nedenle yaylada bu ürünler biriktirilir, yaylada fazlaca tüketilmemeye özen gösterilir.

 

            Hayvanlar meralara başıboş salıverildiği gibi, ayı ve kurt gibi yörede bulunabilen yabani hayvanların zarar vermesinden endişe edilmesi durumunda ve yaylarımızdan eksik olmayan sisli havalarda çobanlık da söz konusudur.  Bundan başka bilhassa koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlar açısından ise, bunların başı boş salıverilmeleri uygun olmadığından mutlaka çobanlık yapılması gerekir. Genellikle yayladaki bütün koyunlar, keçiler hep birlikte ve sırayla otlatılır. Yani sırası gelen her hane bir veya birkaç gün bunları otlatmak durumundadır.

 

            Akşama doğru ise, iki durum söz konusu olabilir. Ya hayvanlar, sahibini seviyordur, iyi huyludur, kendiliklerinden ahırlarına geri dönerler, sahibini yormazlar ya da huysuzluklarından veya o güzelim semiz otlardan ayrılmak istemeyişlerinden veya hava güzelse o dümdüz yeşillikleri ve açık havayı kapalı ahırlara tercih etmelerinden veya meraların uzak olması nedeniyle o uzun yolu tekrar kat etmek istemeyişlerinden vs. vs. geri dönmeyebilirler...Bu durumda sahibi için akşama doğru meralara kadar gidip hayvanları getirme gibi ayrı bir macera başlar. Eğer hayvanlarınız her gün otladıkları yerde yoksa, o gün fikir değiştirip, belki de daha önce hiç bilmediğiniz bir platoda günü geçirmeye karar vermişlerse gerçekten bir macera başlıyordur sizin için... Hava kararmış ve hala hayvanlar bulunamamışsa ve yabani hayvanlardan (ayı, kurt gibi) endişe ediliyorsa, o çevrede çobanlık yapanlardan gerekli istihbarat alınıp, tahminler yürütüldükten sonra, gece vakti elde fenerler (pilli veya eski usul gaz yağı ile çalışan orijnal el feneri) ile maceralı bir yolculuğa, araştırmaya girişilir. Gecenin karanlığındaki bu macerada hisler ve gösterilen tavırlar oldukça ilginçtir. Bir yandan hayvanları bulabilme, onların nerede olabileceğine ilişkin endişe ve merak, diğer yandan gecenin sessizliğinden ve yabani hayvanlardan kaynaklanan ve bir türlü içten atılamayan bir korku...Ve bundan kurtulabilmek, gecenin sessizliğini bozmak için avazın çıktığı kadar atılan naralar (dakijnva)...Bir anlamda içteki güdüsel korku şarjını, deşarj etme uğraşısı...Karanlıkta oraya buraya çarpmalar, çukurlara düşmeler de işin cabası...Hayvanlar bulunabilirse ne ala, bütün bu zorluklar unutulup, yerini sevince bırakıyor, yoksa bütün bunlar yanınıza kâr veya daha sonra hatırlayarak gülümseyeceğiniz tatlı bir hatıra olarak kalıyor!

 

            Yayla hayatı, çocuklar için de ayrı bir macera içerir. Çocukluğunun önemli bir bölümü, çok küçük yaştan itibaren yaylalarda geçen biri olarak, yayla hayatını, çocuklar açısından, çocukluk dönemi için önemli bir fırsat, bir şans olarak görüyorum. Yaylada bulunmak, o tertemiz havayı solumak, insanın ufkunu açan o uçsuz, bucaksız platolara doğru seyre dalmak, hiçbir engel ve sınır olmadan istediğiniz gibi bağırıp çağırabilmek, koşup, oynamak, eşi ve benzeri olmayan, tam bir özgünlük içinde yaşamak gerçekten de bir şans...Yayladaki oyunlar da ayrı bir özgünlük taşır. Futbol, yüzük oyunu gibi oyunların yanı sıra en önemli oyun “bilay” denilen çelik-çomak oyunudur. Asgari iki kişi gerektiren bu oyunun araçları, yaklaşık bir metre uzunluğundaki değnek (gargani) ve “bilay” denilen ve 5-10 santim uzunluğundaki sağlam değnek parçasıdır. Değnekle bilay üzerinde yapılan hareketler ve onu değnekle olabildiğince uzağa doğru fırlatmaya göre puan alınması oyunun temelini oluşturur. Bu oyun oldukça zevkli olmasına rağmen, bilayın veya değneğin çarpma ihtimali nedeniyle kısmen tehlikeli bir oyundur.

 

            Yaylada geçen bir çok maceradan sonra, havaların yavaş yavaş soğumaya başlaması ve yüksek platolara yılın ilk karının düşmesiyle birlikte köye dönüş yolculuğu da artık başlayacaktır. Köye dönüş, hem yayladan ayrılacak olmanın hüznünü hem de iki-üç aydır uzak kalınan köye kavuşacak olmanın özlemini, sevincini bir arada barındırır. Bu karmaşık hislerle, yaylaya yolculuğa benzer şekilde hayvanlarla birlikte köye dönüş başlar. Yaylaya yolculukta yaşananlara benzer maceralarla sonunda ayrı kalınan köye ulaşmayla birlikte buruk da olsa bir sevinç yaşanır. Geride ise hüzünlü ama yağan karlar dolayısıyla bembeyaz bir örtüyle kaplı ve adeta gelecek seneyi bekleyen bir yayla bırakılır.

 

Her zamanki gibi hoşça, dostça ve hep Macahel'li kalabilmek dileğiyle...

 

Ahmet KAFKASYALI

 

 


 

    Macahel'li Hemşehrilerimizden, Sitemizde Sosyal Yaşam Başlığı Altında Yayınlanabilecek  

    Türde Yazılarını ( Yaylacılık, İmece, Macahel Yemekleri, vb. ) bekliyoruz.